Bir önceki
hafta gerçekleştirilen girizgah sonrası ruh ve usul yönünden meseleyi tartışma
gerekliliği ortaya çıkmıştır. Öncelikle tespitin temelini; yaklaşan yeni
Anayasa sürecinin asli mi yoksa tali kurucu iktidar tarafından mı yapıldığının
kavranması üzerinden kurmak gerekmektedir. Kamuoyunun bu konuda sağlıklı bir
şekilde bilgilendirilmesi ve yönetilmesi gerekliliği açıktır.
***
Ancak
geçmişin dezavantajı bu süreçte aşılması gereken en önemli unsurlardan biri
olacaktır. Çünkü 150 yıllık Türk Demokrasi Tarihi daima eskiyi kazıyarak bir
şey oluşturma kültürüyle bugüne kadar gelmiştir. En basitinden dahi kamuoyunun
belirli bir sulh içerisinde gerçekleşecek külli Anayasa değişikliğine karşı verebileceği
olumlu veya olumsuz bir refleks bulunmamaktadır. Önümüzde yaşanması muhtemel
sürecin ise yeni bir perspektifin doğuşuna sebebiyet vereceği ve bu refleksin
tamamen yönlendirmeler üzerine kurulacağı ise açıktır.
***
Ancak
unutulmaması şart olan şey ise mevcut ahvalin 1876, 1961, 1982 Anayasalarının
kuruluşundaki veya 1924 Anayasasındaki gibi olmadığıdır. Ezcümle Türkiye ilk
defa mevcut anayasayı ilga etmeden veya anayasasızlaştırmadan bir sürece doğru
gitmektedir. Nedir peki bu kavramlar?
***
Anayasanın
ilgası; mevcut anayasanın harfinden tutun en basit öbeğine ve cümlesine kadar
tamamen yürürlükten kaldırılması ve artık herhangi bir hukuki değere haiz
olmadığı anlamına gelmektedir. Neden gereklidir? Çünkü mevcut anayasa; ruhu ve
mantığıyla artık işlememiş, lafzen rejim ve sistemi kilitlemiş ve kriz yaratmıştır.
Onarım ile çözülmesi gereken bir tablo bulunmaması sonrası “bir daha böyle bir
kriz yaşanmasın” isteğiyle yepyeni bir şey ortaya koyma refleksi çıkmıştır.
Kriz yaratan unsurun mevcut anayasa olduğu tespitiyle öncelikle
“anayasasızlaştırma” yoluna gidilmesi ise bundan gelmektedir. Anayasanın küllen
ilgası sonrası oluşan boş temele yani rejimin Tabula Rasa’ya dönüşümüne ise bu
tecrübeyle yaklaşılmaktadır. 1982, 1961 ve 1924 Anayasalarının kurulmadan
önceki siyasi gelişimi kalburüstü dahi incelendiği takdirde genellikle bu
yoldan gidildiğini tespit etmek çok da zor olmayacaktır.
***
Ancak şu an
Anayasa’nın iteklediği mevcut büyük bir toplumsal kriz bulunmamaktadır. Bu
durum ise 1982 Anayasası’nın maddeleriyle hareket edilmesi gerektiğini ve
herhangi bir yekten ilga durumunun olmayacağını ifade etmektedir. Türk
Demokrasi Tarihinde açıkçası “küllen değiştirme olarak” pek de kullanılmayan
anayasa değiştirme usulü bize neyi işaret etmektedir?
***
Öncelikle Türkiye’de
Anayasa değişikliği “teklif, karar ve onay” adı verilen üç temel aşamadan
oluşmaktadır. Değişiklik için teklif verme yetkisi ise sadece milletvekillerine
aittir. Meclis üye tam sayısının en az üçte biri, yani en az 200 milletvekili,
tarafından yazı ile teklif edilebilir. Bu vaziyete Cumhurbaşkanı veya Bakanlar
müdahil değildir.
***
Değişiklik
teklifi Anayasa komisyonu tarafından incelenir ve görüşülmek üzere TBMM Genel
Kuruluna gelir ve teklif iki defa görüşülür. İvedilikle görüşme yasağı
sebebiyle birinci görüşmenin üzerinden iki gün geçmeden ikinci görüşme yapılamamaktadır.
Birinci görüşmede teklifin tamamı görüşüldükten sonra teklifin maddelerine
geçilip geçilmemesi oylanır. Teklifin maddelerine geçilmesi oylandıktan
sonra maddeler tek tek görüşülür ve maddeler tek tek oylanır. Kabul ise Meclisin
üye tam sayısının üçte beşi çoğunluğunun yani 360 milletvekilinin gizli oyu ile
mümkündür. Sağlandığı takdirde artık teklif kanunlaşmıştır. Kanunlaşan teklif
Cumhurbaşkanına gider. 360 milletvekili ile kabul edilen teklif usulen mecburi
referanduma gitme zorunluluğu taşır ancak 400 milletvekili yani üçte iki
çoğunluğun sağlanması halinde durum ihtiyaridir ve Cumhurbaşkanının
inisiyatifine bırakılmıştır.
***
Peki,
herhangi bir toplumsal kriz veya çalkantıyla uğraşılmamasına rağmen 1982
Anayasası’nın değiştirilmesi ve yepyeni bir Anayasa ruhunun ortaya koyulması neden
şart unsur hale gelmiştir?
© Copyright © 2022 Lider Gazete, Sitemizde bulunan yazı, video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz