Koronavirüs'ün "Eris" varyantında en sık rastlanan şikayetin, salgının ilk zamanlarında da görülen tat ve koku kaybı olduğu aktarıldı.
12.09.2023 - 09:00
YAYINLANMA12.09.2023 - 09:00
GÜNCELLEMETüm dünyada 50'den fazla ülkede saptanan COVID-19 Omicron
ailesinin son mutant virüsü "Eris" varyantı İngiltere ve Fransa'dan
sonra diğer Avrupa ülkelerinde de yayılmaya başladı.
Altınbaş Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Göğüs
Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şevket Özkaya, yeni varyantta en
sık rastlanan şikayetin COVID-19'un ilk zamanlarında da görülen tat ve koku
kaybı olduğuna işaret etti.
Yeni varyantın bulaşıcılık oranının yüksek olduğunun altını
çizen Özkaya, Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) bazı ülkelerde COVID-19'a bağlı
salgın nedeniyle hastaneye yatış, yoğun bakıma kabul ve ölümlerle ilişkin
raporlardaki artışlara dikkati çektiğini aktardı.
Özkaya, "DSÖ, COVID-19'un başta EG.5.1 (Eris) gibi
varyantların riskini değerlendirebilmesi için ülkelerden gelecek raporların
önemine işaret ediyor. Tüm ülkeleri hayat kurtarmak ve uzun süreli COVID-19
yükünü önlemek için mevcut tavsiyelere ve önlemlere uymaya çağırıyor."
dedi.
"ÖNÜMÜZDEKİ
GÜNLERDE VAKALARDA ARTIŞ OLABİLİR"
Türkiye'deki durumu da değerlendiren Özkaya, "Yeni
akciğer tutulumu görülen vakaların olmasına rağmen ağır ve kritik hastamızın
olmaması sevindirici. Ancak okulların açılması ve yurt dışı seyahat
hareketliliğinin artmasının yanı sıra hava sıcaklıklarının azalması ile
önümüzdeki günlerde vakalarda artış olacağını tahmin ediyoruz." uyarısında
bulundu.
Prof. Dr. Özkaya, son zamanlarda aşılara bağlı hastalıkların
hem haberlerde hem sosyal medyada tartışma konusu olduğunu belirterek, şunları
kaydetti:
"Neredeyse toplu aşılamanın üzerinden 2 yıla yakın
zaman geçti. Etkisi olduğunu düşünmüyoruz ama şu bir gerçek, geriye
baktığımızda 3 yıllık pandemide COVID-19'u geçirenlerin büyük kısmında hastalık
sonrası fiziksel ve psikolojik anlamda ciddi sorunlar yaşandı. Hastaların
birçoğunda yaşlanma ve yıpranma etkileri görülüyor. Halen süregelen
şikayetlerden mustaripler. Aşılar o dönemde hayatta kalmamızı sağlayan tek
bilimsel gerçekti. Sonuç olarak bugünkü hastalıklarımız aşılardan değil,
COVID-19'un vücudumuza verdiği hasarlardan kaynaklanıyor."
"AŞILAR HAYAT
KURTARDI"
Salgının yayınlaşması durumunda tekrar aşı olunup
olunmayacağı sorusuyla çok sık karşılaşmaya başladıklarını belirten Özkaya,
COVID-19 salgınının yaşayarak öğrenildiğini, aşıların hayat kurtardığını vurguladı.
Özkaya, "Sağlık Bakanlığımızın önderliğinde Sinovac
yani Çin aşısı ilk gelen aşıydı ve en riskli grup olan sağlık çalışanlarının
hepsi bu aşıyı oldu. Alman aşısı Biontech ise test sonuçlarına göre koruyuculuk
oranı daha fazla aşıydı. Toplumumuz kolayca ulaşabildi. Sonra yerli aşımız
Turkovac geliştirildi ve kullanıma sunuldu. Koruyuculuk oranları daha düşük
görünse de bugün geriye baktığımızda yeni bir salgın tehlikesi altında tekrar
aşı olmak gerektiğinde güvenle inaktif yerli aşımızı olabileceğimizi
düşünüyorum." dedi.
"AŞILAR ARASINDA
ÖLÜMDEN KORUMA AÇISINDAN FARK YOK"
Prof. Dr. Özkaya, "Bizim toplumumuz için inaktif
Sinovac ve Turkovac aşısı ile en çok tartışılan mRNA aşısı Biontech aşıları
arasında ağır hastalık geçirme ve ölümden koruma açısından fark olmadığını
görüyoruz. Ayrıca geriye dönüp baktığımızda, Sağlık Bakanlığımız bu salgında
belki tüm dünyadaki en başarılı kurumların başında geliyor ve toplumda en az
hasarla salgını atlatmamızı sağladılar diyebiliriz. Bundan sonra da Sağlık Bakanlığımızın
önerileri en büyük güvencemiz olacağı için, yeni bir varyant ile vakalar
artarsa toplumun endişe etmesine gerek yoktur." görüşlerini paylaştı.