Gün olur ve bir valiz alırsınız elinize. İçine bir ömrün en güzel yıllarını, yaşanmışlıklarınızı, yerleştirirsiniz.
***
Tanıdığınızı sandığınız ama tanıyamadığınız gerçeğiyle yüzleştiğiniz o iğrenç zamanları üzerine bastırarak kapatmaya çalışırsınız.
***
Kapanan sadece valizin fermuarıdır. Sizin iki göğüs aranızda ömür boyu kapanamayacak olan bir boşluk açılır. O boşluk gittikçe derinleşir ve o derinlikte annenizi ararsınız.
***
Yanına gidememenin, derdinizi paylaşamamanın yoksulluğunu yaşarsınız. “Ben geliyorum, beni karşıla!” diyememenin zehrini yudumlarsınız.
***
Ve bir gece olur ki o geceyi ömrünüz boyunca cefasıyla yaşamaya kendinize mahkûm edersiniz... Adanmışlığınızın yüküyle dünya başınıza yıkanır.
***
Göçük altında kalmışçasına tüm kaburgalarınız canını yakar. Mor salkımların kokusu leş bir kokuya dönüşür o an. Çünkü bundan sonra güzel olan her şey anlamını yitirmiştir.
***
Aldatılmışlığın her nefesinde boğazına bir tükürük gibi yapışır. Yutkunamaya çalıştıkça zehirli bir yaprak misali tüm içini sarar. Dününden utanır, bugünü yok sayar yarının ise olmasını istemezsin.
***
Artık bilirsin ki yıllarca en sevdiğin kişi tarafından aptal yerine konulmuş, her sabah onun yalanlarıyla güne kaldırılarak başlamışsındır. Şimdi gitme vaktidir.
***
Elini, ayağını çekip arkana bile bakmadan gitme zamanı. “Hoşça kal!” demeye diliniz varmaz. Her şeye rağmen yılların hatrına iki satır laf eder ve onurunuzla gidersiniz.
***
Hakkını helal et...
Sonra en son sözü kendinize edersiniz.
***
İyi ki yazıyorum ve seni yazarak kusuyorum. Ya yazmasaydım ne yapardım ki ben? Elimi kaldırıp yaşanılan her şeyi ipe mi verseydim?
***
Bu da, bu gece benim ölüm!
© Copyright © 2022 Lider Gazete, Sitemizde bulunan yazı, video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz